Ana içeriğe atla

Şükrü Erbaş - Hüzünle Seviniyorum

                     Lovers - Emile Friant

   Ömür Hanım'la Güz Konuşmaları... 1983 yılında, kendi içimden çıkarıp dünyanın ortasına bıraktığım; kendimi, bir başkasıymış gibi kendime anlattığım; yalnızlığımı, yine kendi yalnızlığımla ete kemiğe büründürdüğüm bir varoluş acısıdır. Uçsuz bucaksız bir kalabalığın sokaklardan evlere değil de canımdan sokaklara çekildiği bir büyük şehir korkusudur, kederidir, üşümesidir. İki çocuğun işıklara, insanlara ve rüyalara inandığı zamanların umududur, güzelliğidir, yakarışıdır. Gencecik bir kadının, uzak yalnız soğuk yoksul yabancı bir şehri, yüreğinin o büyülü beşiğinde sallaya sallaya anne olduğu bir hayatın iç sesidir, onurudur, çırpınışıdır. Kanı içine akan yaralı bir hayvan gibi bütün bir ülkenin kendi üstüne kapandığı, darağaçlarında boğulduğu, ağzını kuyulara vererek ağladığı zamanların dip sesidir, uğultusudur, yaşama çığlığıdır. İçimizde kaybolan bütün kadınlara duyulan bir dilsiz aşktır, sevmek ağrısıdır, güzellik duasıdır.

   Sonra zaman zaman, gördüğüm, tanıdığım, sevdiğim, acısını çektiğim insanlara; arzuları, rüyaları bir kan pıhtısı gibi gövdesinde kuruyan insanlara; tanrısıyla arzusu arasında parçalanan kapalı hayatların çocuklarına; baktığı bütün pencereler ölümün fotoğrafına dönen yaşlılara; yaşamasız sevgisiz gülüşsüz, yalnızca hayıftan ve ağıttan yapılmış bütün kadınlara bir kimlik gibi giydirdim. Bazen Hayal Hanım dedim, bazen Boncuk Hanım, bazen Rüya Hanım. Bir gün Şahgülü'm oldu, bir gün Keder Hanım. Sonunda 45 yıllık dünya sevincim,Köroğlu'm, canımda sonsuz bir güzelliğe, sonsuz bir ayrılığa dönüşen Hatice oldu. Şimdi artık bir hayaldir, hatıradır, yaralı bir yalnızlıktır. Şimdi benim sonsuz şiirimdir. Elimden tutan biricik ölümümdür. Hayat, insanın bütün yaşadıklarını şaşkınlığa çeviriyor, hayranlığa çeviriyor, unutma masalına çeviriyor, anlamanın azabına çeviriyor.

Bazı duygular söze gelmiyor. Söylemekle anlaşılmıyor. Kalbimizdeki boğuntu biraz daha ağırlaşıyor. Bizi, gerçeğimize biraz daha gömüyor. Dilsiz çana çeviriyor. Sonra bir gün, Ömür Hanım, parmaklarımızın baktığı yerlerden, kirpiklerimizin rüzgârlı kıvrımlarından, arzularımızın terleyen yalnızlığından bize gülümsemeye başlıyor. Biz görmeye başlıyoruz. Sevmeye başlıyoruz. Acıyı anlıyoruz. Yaşamaya inanıyoruz. Boşluk menevişleniyor. Ağaçlar var oluyor. Böcekler konuşuyor. Zaman, soluk alıyor. Gökyüzünü öpüyoruz. Dokunmanın tanrısal hazzıyla korkularımıza bile gülümsüyoruz. Sevincin günahı yok artık!

Simsiyah kapanıp yazdığım bir acı, şimdi binlerce insanda varlık buluyor, yaşama gücüne dönüşüyor. Dünyayı ve insanı kavramanın kapısını aralıyor. Yüreğin ve bedenin al yeşil atlasına sevinçler, kederler düşürüyor. İnsanların, başka hayatları saygıyla sevmesini sağlıyor. Mutsuzluğun da bir yürek türküsü olduğunu, ben de insanlarla birlikte yeniden öğreniyorum. Sözün gücüne ne kadar inanırsam inanayım, yazdığım yıllarda Ömür Hanım'ın varacağı yerleri bilemezdim. Sanırım kimse de bilemezdi. Şimdi biliyor muyum, hayır. Anlamaya çalışıyorum. Elimden gelen sadece bu. Hüzünle seviniyorum...
 
                                                               2018-2019

Kırmızı Kedi Yayınevi Şükrü Erbaş'ın Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya kitabından alınmıştır.
4.Basım
Sayfa 45-46

Kitaptan alıntılar okumak için

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tutunamayanlar - Oğuz Atay Kitabından Alıntılar

 1.   "Hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu." (syf 31) 2. "İnsanlar düşüncelerimize uygun biçimler almıyor." (syf 32) 3. "Bir cümle kaldı yalnız aklında: ''Güzel bir gün ve ben yaşıyorum.'' (syf 36) 4. "Öğrendikten sonra, bütün zorluklar geride kaldıktan sonra; vücudun her parçasında, başlangıçta bu makine kadar kör ve inatçı olan direnmenin yumuşadığını, dokunmanın mümkün olduğunu gördüğü zaman, yazık ki geçiş süresini unutuverir insan." (syf 36) 5. “Karı-kocanın birbirleriyle ve çevreleriyle durmadan yarışmasını anlamıyorum." (syf 36) 6.  "Kötülükten ancak kötülük çıkar. Bayağılık insan ruhunu öldürür." (syf 77) 7. "Sınıfta tahtaya kalktığım zaman, gene, şiirleri en iyi ben okuyordum; çünkü öğrenmiştim en çok bağıranın en iyi şiir okumuş sayıldığını. Ve öğretmenimin bu zayıf tarafını keşfeden tek akıllı öğrenciydim." (syf 77) 8. “Vazgeçiyorum, bütün insanlığın önünde eğilerek özür diliyorum; beni

Aşka Dair Nesirler - Ümit Yaşar Oğuzcan / 65 Alıntı

1. "Birazdan güneş doğacak Doludizgin atlılar geçecek yüreğimden Seni düşüneceğim." (syf 5) 2.  "Bir yeşil elbisen vardı Bir siyah ayakkabın vardı Bir gözlerin vardı Bir dudakların vardı Bir sen vardın Ama ben yoktum o sokakta." (syf 12) 3. " Tut ki ben beyazpeynirim ben zeytinim Al Ekmeğine katık et beni." (syf 11) 4.  "Kapılara sığmıyor umutsuzluğum." (syf 14) 5.  "Tanyerinde unuttuk gözlerimizi." (syf 18) 6.  "Yaşamaksa sensiz mümkün değil." (syf 19) 7.  "Birazdan gece olacak Ağır kılıçlar parçalayacak yüreğimi Pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnızlığım." (syf 19) 8.  "Senin yeşilinde unuttum siyahlığımı." (syf 25) 9.  "Git diyorsun   Nereye gideyim  Ümitlerim ne olacak  Bunca şiirleri kim söyleyecek sana  Kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini." (syf 33) 10.  "Sevebildiğim kadar insanım ben."

İnsanın Acısını İnsan Alır - Şükrü Erbaş / Alıntılar

1.  "Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte...İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık. İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken duvarlara dalıp dalıp gitmesi. Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık." (syf 110) 2. “Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben. Evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. Yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını. Yenilen herkesin boğuntusuydu kaybolduğum uzaklık,yüzün her bulutlandığında. Nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep. Sevincini bir barış,bir bayram sabahı gibi taşıdım içimde. Sesine güvendim, gözlerine en çok yakışan o sürekli yaz ikindisine.” (syf 7) 3.  "Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu. Gittiği en büyük uzaklık evinden iş