Ana içeriğe atla

Defterimden Portreler - İlber Ortaylı / 106 Alıntı





1."Caesar strateji uzmanıydı, devlet adamıydı. Ordusuna ve askerlerine sahip çıkardı. Tarihte bazı toplumlar askeri medeniyeti kurma vasfına sahiptir. Romalılar da bu toplumlardan biriydi."

(syf 14)


2. "Tarihte Caesar kadar kurnaz, onun kadar dahi bir diktatör görülmez. Takvim değişse de Temmuz ayı onun adıyla (Julius), July diye anılıyor. Doğduğu ayın adı kalıcı oldu. Şark dillerinde, İbranice ve Türkçede ise bu ay Yeraltı Tanrısı'nın adı olan Dammuz'u taşır."


(syf 15)


3. "Augustus, yarı yarıya sefil bir şehri mermerleştirmiş; sadece Roma'ya değil bütün imparatorluk coğrafyasına kendi imzasını atmıştır. Galatya'nın başkenti "Ancyra" yani bugünkü Ankara her şeyini ona borçludur. Büyük tiyatrosu ve Frigya'dan kalma büyük tapınağın üzerine inşa ettirdiği Augustus Mabedi ile Anadolu'nun tarihi orada yaşıyor. Mabet 5'inci asırdan sonra Bizans kilisesiydi, sonra 15'inci asırda bitişiğine Hacı Bayram Camii yapıldı.18'inci asrın sonunda mabedi Avusturya Arkeoloji Heyeti Reisi Lonboronski dünyaya tanıttı."


(syf 18)


4. "Devlet ancak dahilerin kurabileceği bir mimari eserdir. (Augustus) Ne Sezar veya İskender gibi büyük bir komutandı ne de en büyük kanun koruyucuydu. Ama bu özellikleri şahsında yeterince birleştiren tarihin iyi tersim ettiği bir dahiydi. Senato, sevdiği bu diktatöre Sezar'a da yaptığı gibi yılın bir ayının adını tahsis etti: Augustus."


(syf 19)


5. "Dahilere iş yapmak için kısa ömür de yeter."


(syf 22)


6. "Constantinus tarihin "Büyük Constantin"inin 11 Mayıs 330'da kurduğu şehrimiz, 1123 sene sonra 29 Mayıs'ta bir başka büyük imparator tarafından fethedildi. Ateşli silahlar devrinin mareşali, en azından Constantin kadar klasik kültüre ve dillere vakıftı. İlaveten şark dillerinin kalem ustasıydı. 15'inci yüzyılın tipik ve mükemmel hümanisti olan Fatih Sultan Mehmed'den bahsediyoruz. Şehri fethetti ve hakkıyla "Roma Caesarı-Kayzer-i-Rum" unvanını üstlendi. İki kayzerin arasında İstanbul dünya tarihinde en büyük metropol olarak çağlara yön verdi."


(syf 22)


7. "Sultan Alp Arslan'ın Malazgirt Zaferi'ne rağmen Anadolu'yu ele geçirip iskan etme gibi bir amacı olduğunu söylemek güç. O Ortaçağların zengin, verimli ve uygun stratejik bölgesine, yani Suriye, Filistin ve Mısır'a yöneliyordu. Nitekim ilk aldığı yerlerden Berzem Kalesi'nin Komutanı Yusuf'u sorgulama sırasında tahkir etmesi ardından onu serbest bırakması vakayinamelere göre hayatını sona erdiren suikasta neden olmuştur."


(syf 24)


8. "Her evin avlusuna bir üniversite açacak raddeye geldik ama kurumlarımızın gözetlenmesi, disiplinin hakkaniyetle sağlanması yöntemini pek beceremedik."


(syf 28)


9. "Tabuları yıkma gibi işlem tarih yazıcılıkta çok zordur; devamlı tetkik ve muhakeme gerektirir. Moda diye yapılacak iş ve izlenecek yöntem değildir."


(syf 32)


10. "Her şey zamanı içinde gözlenmelidir; tabii gözlenebilirse..."


(syf 33)


11. "Bizim millet tarihle söz düellosuna girip yakaya yapışmayı ve dövünmeyi sever."


(syf 36)


12. "Fatih, iki kıtanın ve iki denizin padişahı ve iki medeniyetin sahibi aydın bir kişilikti."


(syf 36)


13. "Yavuz Sultan Selim Han kardeşleri olan Ahmed ve Korkut şehzadeler gibi fevkalade iyi tahsilliydi. Aynı zamanda sakal bırakmayan padişahların başında gelmekteydi. Bu durum yeniçeri ananesine bağlılığındandır, aynı zamanda kendini bir numaralı yeniçeri olarak ocak defterine kaydettirmiştir."


(syf 41)


14. "Birisi Türk şiirinin en arı dilli şairi olan Şah İsmail (Hatai), öbürü Fars şiirinin üstadı olacak derecede dil bilen Yavuz Selim'in savaşı bir medeniyet mücadelesi değildir. Bir nüfuz ve iktisadi yerleşim sorunudur. İran açısından mesele şuydu: İpek yollarını kim kontrol edecek, Akdeniz dünyasına nasıl çıkılacak? Yavuz Selim içinse Suriye-Filistin kadar önemli olan bölge Mısır'a hakim olmaktı ve Akdeniz'e çıkan yolu kontrol gerekiyordu."


(syf 44)


15. "Onun kadar romantik ve edip bir adam yoktu. Kılıç tutan eli kuyumcu eğesini de aynı maharetle kullanırdı, hünkar birinci sınıf bir kuyumcuydu. Dahası Muhteşem Süleyman monogamdı, tek eşin tadını çıkaracak maharette biriydi. Hayatı boyunca sadık kaldığı eşi Hürrem Sultan'dı."


(syf 51)


16. "Klasik Osmanlı teşkilatında mimarlık doğrudan askeri bir görevdir. Mimar, asker ocağında (Kapıkule ocaklarında) yetişir. Kendilerine hassa mimarları denir. Komutanları da hassa başmimarıdır."


(syf 56)


17. "Kanuni devrinin Osmanlı İmparatorluğu'nda Tuna'dan Fırat'a, Ukrayna'dan Afrika çöllerine kadar yapılan her seferde yolları ve su yollarını onarmak ve yapmak, köprüler kurmak, konaklama tesislerini denetlemek Mimar Sinan'ın görevidir. Yetiştiği dönemde hiç kimse onun kadar üç kıtadaki ülkelerin yapı zenaatını ve plastik sanat eserlerini yakından tanımaz. Kentlerin imar denetimi onun görevidir."


(syf 56)


18. "Güneş balçıkla sıvanır da tarihsel gerçek gizlenemez."


(syf 60)


19. "1651 yılının 3 Eylül'ünde, Kösem Sultan'ın boğulduğu gecenin sabahında İstanbul'da 10 bin kişinin aç kaldığı söylenir. Kurduğu imaretler şehrin fukarasını besliyordu. Fakir kızları da yine o besliyor ve evlendirip çeyizlerini düzüyordu, hapishanelerdeki borçluları o kurtarıyordu. Halk Kösem'in yok edilişine çok üzüldü."


(syf 68)


20. "Prens Eugen, 18'inci yüzyılda Avusturya harpleri sonucunda Osmanlı'ya yenilgiyi tattıran tek Avusturyalıdır. Barok devrinin askeri ilmi ve kültürel anlayışının en seçkin temsilcisidir."


(syf 71)


21. "III. Selim aydın bir veliahtlık dönemi yaşadı. Musikide memleketin en sevilen bestekarıydı ve bizzat kuzeni II. Mahmud'u da çok etkiledi. Ama II. Mahmud ne kadar göz dolduran bir hattatsa III. Selim yazısı o derece kötü olan bir hükümdardı."


(syf 73)


22. Vaka-i Hayriyye bir asır öncesi Rusya'da Büyük Petro'nun tüfekçi askerini imha etmesi gibi bir olay ama dahi tarihçi Cevdet Paşa'ya sorarsanız; "Büyük Petro'nun strelitzleri ortadan kaldırması, Rusya'nın sırtından bir uru kazımak gibidir. Halbuki yeniçeri, Devlet-i Aliyye'nin yüreğinde bir seratan, yani kanserdi; onun kazınmasıyla çok şeyi değiştirmek gerekti."


(syf 75)


23. "Avusturya'da bütün zamanların üç müzik dahisi birbirini tanımıştır; Haydn, Mozart, Beethoven. Biri en çok beste yapan Mozart, öbürü dahilere pek çok şey katmış Haydn idi; Beethoven ise sadece musiki dünyasını değil, Avrupa'nın altüst olduğu dönemde bütün grupları etkilemişti."


(syf 76)


24. "Beethoven, Goethe ile ahbaptı. Bir gün birlikte yürürlerken İmparator I. Franz, arabadan Weimarlı devlet adamı ve Alman edebiyatının ve ilminin en güzide insanı Goethe'yi değil, Beethoven'i selamlamıştı."


(syf 76)


25. "Beethoven müziği ile bu yeni dönemin üç "B" sinden biri olarak tanınır. İlki kendinden çok evvelki Bach, diğeri kendinden sonraki Brahms'dır. Yani 18' nci yüzyılın müzik klasisizmden 19' ncu yüzyılın romantizmine geçişi temsil eder."


(syf 77)


26. "Mehmet Ali Paşa Mısır'ı kalkındırdı, hanedanı kendini Mısırlı olarak gördü. Mısırlı Arap milliyetçileri bu konuda aşırı ve haksız değerlendirmelerde bulunmuş olabilirler ama Hidiv hanedanının Mısır'ın çağdaşlaşmasında ve seçkin zümre yaratmakta önemli katkıları olmuştur."


(syf 83)


31. "Tolstoy mistikti ama kilise ile arası kötüydü. Slavyanofiller ve kilise adamlarından çok, solcularla ahbaplık etti. Rusya ona tapıyordu, o da Rusya'yı çok seviyordu."


(syf 90)


32. Tataristan'ın entelektüel politikacılarından biri söylemiştir; "Dostoyevski bildiğimiz gibi değil, aslında Rusluğu da yücelttiği yok, insanların dramını ve çelişkilerini ortaya koydu. O insanların kaderinin tasvircisidir. Ancak Tolstoy Rusya'yı yüceltir. Rus'tur."


(syf 91)


33. "Tolstoy kiliseyi sevmiyordu. Kilise de onu sevmezdi. Ama Hıristiyan'dı. İnançlıydı. İslam dinine yakınlık duydu. Diğer doğu dinlerine de..."


(syf 92)


34. "İnsanlar ya Dostoyevski'nin evini kutsal yer gibi ziyaret ediyor ya da Tolstoy'un köyünü..."


(syf 94)


35. "Tolstoy ailesini tanımak Rusya'nın yakın tarihinin labirentlerini keşfetmek demektir."


(syf 95)


36. "Yeryüzünün en ekonomik kullanımlı yazarının yazdıklarını, zavallı eşi Sofya okunaksız yazısından temize çeker, bir tür redaksiyonunu yapardı. Tolstoy temize çekilmiş müsveddenin üzerine iştahla oturur, sayfalar bir daha ciğerci peşkirine döner. Kelimeler gider gelir, pasajlar çıkar, pasajlar girer. Sekiz çocuk büyüten kadıncağız bir daha temize çeker, sonra bir daha..."


(syf 97)


37. "İlk demiryolu Batı Anadolu'da ve Balkanlar'da Sultan Abdülmecid devrinde döşendi."


(syf 100)


38. " Padişah'ın (II. Abdülhamid) hakiki annesi Tirimüjgan da babası Sultan Abdülmecid de veremliydi. Bu zafiyet Padişah'ı dikkatli yemeye, düzenli yaşamaya ve o günün Türk cemiyetinde nadir görülen idman yapma, soğuk banyo, yüzme gibi alışkanlıklara yöneltti. Saraydaki bu yeniliği Avusturya Sarayı'na da İmparatoriçe Elizabeth (Sissy) getirmiştir."


(syf 104)


39. "Askerliği sadece yüksek tahsille bağdaştırmak bu mesleğin talim yönünü ciddiye almamaktır."


(syf 113)


40. "(II. Abdülhamid) Hanedanın adetine uyarak bütün şehzadeler gibi bir zenaat öğrendi; marangozluk. Değme ustalara taş çıkartacak derecede mükemmel ve yaratıcı bir marangozdu. Beylerbeyi Sarayı'nda ki yemek odası takımına, İstanbul Müftülüğü Şeriye Sicilleri (yani eski Şeyhülislamlık) arşivindeki dolaplara bakmak yeter. Sınıf üstü dahi bir sanatkarın işidir."


(syf 105)


41. "Gazi Osman Paşa, Sultan Abdülhamid'ci değildi. Bazı politikalarını tenkit ettiği çok açıktır, fakat 1875 yılı darbesini hazırlayanları da tutmadığı biliniyor."


(syf 115)


42. "Esasen meşruti hükümetlerin Sultan Abdülhamid dönemine göre en zayıf tarafı diplomasidir. Büyük devletler arasında dengeyi kollamak ve "kaçınılmaz" dense bile savaşa girmeyi geciktirmek dururken, maalesef ittihatçı triumvira (üçlü), İtilaf Devletleri'nin reddi ve malum gemi dolandırıcılığının hemen akabinde Almanya ile aynı cephede dünya savaşına girmekte acale ettiler."


(syf 128)


43. "Anadolu hükümeti, Rusya'nın Müslüman topraklarında faaliyet göstermek isteyen ve bunda başarı gösterebilen Enver Paşa'ya karşı onaylayıcı davranmadı; bunda da haklıydı."


(syf 130)


44. "İttihad ve Terakki Cemiyeti asker ve sivillerin kurduğu askeri kuralların hakim olduğu bir siyasi partiden çok ihtilalci bir komitenin disiplin ve kurallarına sahipti."


(syf 131)


45. "Karabekir Paşa, II. Meşrutiyet devrinde gençleştirilen ordudaki genç komutanların içinde, bildiği lisanlar, tarih, coğrafya bilgisi ve musikideki ustalığı ile en göze çarpan aydın bir subaydır."


(syf 139)


46. "(Kazım Karabekir) En önemli hizmetlerinden biri uzun süren harplerin yetim bıraktığı 6 bin çocuğu okullarda yetiştirmesi ve hatta zamanın ortalamasının üstünde nitelikli bir eğitim verdirmesi olmuştur. Komutanlığının yanında bu üstün hizmetlerini yerli ve yabancı herkes takdir etmiştir."


(syf 140)


47. "Devrimler, devrimi bizzat gerçekleştirenlerin bir arada yürümesini her zaman güçleştirir."


(syf 140)


48. "İstiklal Marşı dünyadaki milli marşların ekserisinin aksine, sade bir üslubtan ve slogan halindeki deyişlerden çok dantel üslublu bir felsefeyi aksettirir. Heyecan verir ama daha çok da düşündürür."


(syf 141)


49. "Artık insanlar şiir okumuyor. Oysa ki şiir okumalı ve düşünülmeli ancak o zaman Mehmet Akif gibi şairlerimiz olacak. Tabii bunlar dünkü Mehmet Akif gibi olmayacak. Benim dediğim değişen Türkiye'nin anlaşılması. Zamanını ve zeminini anlamayan bir aydın sınıf önderlik yapamaz."


(syf 142)


50. "Türkiye'nin 20'nci yüzyılda toplumumuzu etkileyen büyük şair ve düşünürleri birbirini takdir ederdi. Nazım Hikmet, "Akif büyük adam, inanmış adam," derdi. Keza Süleyman Nazif, Akif hayranıydı."


(syf 142)


51. "Mehmet Akif şiirlerini herkes çok farklı biçimde yorumlar. Hatta birkaç manzumesi dışında iyi şair değil diyenleri de duydum. Tabii yanlış; aksine Mehmet Akif çok yetenekli bir şairdir. Sadece Türk şiirini değil İran şiirini de çok iyi bilir."


(syf 142)


52. "Kültürlü milletler edebiyat ve tarihi sadece uzmanlara bırakmaz; yöneticiler, askerler, hekimler, hocalar da bu gibi büyük adamları ve onların mirasını bilirler ve haklarında söyleyecekleri vardır."


(syf 143)


53. "Toplumsal bilincin eridiği, insanların televizyon karşısında kurudukları, gençlerin 'Nereye olursa olsun' diyerek kaçtıkları bu ülkede Mehmet Akiflere muhtacız."


(syf 143)


54. "Hanedan defterine yapılan son kayıt Neslişah Sultan'ın ismidir. Ondan sonra doğan hanedan üyeleri artık saltanat kalktığından aile içinde kayıtlıdır."


(syf 149)


55. "Bazı kişilikler yaradılışları itibariyle saygı ve hayranlık telkin ederler, bunun sadece iktidar, soy kütüğü, para ve hatta sadece eğitimle dahi ilgisi yoktur."


(syf 149)


56. "YÖK, Türkiye üniversitelerinde yanlışları ve doğrularıyla hızlı bir kuruluş dönemini temsil eder. Şu da bir gerçek ki kuruluşuyla birçok kimsenin huzuru kaçtı. Huzuru kaçıran en önemli unsur da özlük haklarıydı."


(syf 153)


57. "İhsan Doğramacı akademik müziği bu memlekette yerleştirmek için en ısrarlı adamları atmıştır; dağılan Sovyetler Birliği’nin yersiz, işsiz kalan birçok iyi müzisyenini buraya celbetmiştir. Önemli işler yapanların önemli de hataları olur ama herhalde pek az kavmin eğitim tarihinde bu kadar dinamik ve kurucu bir kişiliğe rastlanır."


(syf 154)


58. "Savaş içinde İspanyol gribi cephedekinden daha çok kurban almıştır."


(syf 155)


59. "Semiha Berksoy savaşlar, imparatorluğun toprak kayıpları, göçler ve felaketlerin getirdiği yıkımlara alışkın toplumun insanıydı."


(syf 155)


60. "Semiha’nın (Semiha Berksoy) aldığı müzik eğitimi onu kısa zamanda İstanbul’un operet sahnelerinde başarılı temsillere katılmasıyla sonuçlanır. Opera sahnesindeki kariyeri Atatürk’ün önünde başlar, zamanının bütün entelektüelleri gibi Kemalist Cumhuriyet'e karşı kendisini borçlu olarak görmektedir."


(syf 156)


61. "Genç kızın (Semiha Berksoy) bir sevdiği vardır, zamanın ünlü solcu şairi Nazım Hikmet... Nazım Hikmet’in bu seyahatten (Berlin) önce Semiha’ya yazdığı mektup 1936 yılının ortamında Türklerin Avrupa toplumunu nasıl değerlendirdiğine bir örnektir: “Güle güle Semiha, sana kanlı Hitler’in değil, Beethoven’in ülkesinde başarılar diliyorum.”


(syf 156)


62. Semiha (Semiha Berksoy) Hitler’in hakim olduğu ülkede başarılı bir eğitim ve kariyere başlar. Richard Strauss’un 75’inci doğum günü için “Ariadne auf Naxos” operasında Ariadne rolüyle sahneye çıktığında, başrol bir Alman sanatçısına verilmediği için sahneyi protesto eden Hitler Jugend (Hitler Gençliği) üyelerine ünlü şef Clemens Schmalstich’in cevabı çok kısa ve kesindir; “Semiha bu rolü söyleyecek çünkü o sanatçıdır.”


(syf 157)


63. "Iztırab ve özlemi olmayan bir sanatçı düşünmek mümkün değildir."


(syf 155)


64. "YÖK, Türkiye üniversitelerinde yanlışları ve doğrularıyla hızlı bir kuruluş dönemini temsil eder. Şu da bir gerçek ki kuruluşuyla birçok kimsenin huzuru kaçtı. Huzuru kaçıran en önemli unsur da özlük haklarıydı."


(syf 153)


65. "İhsan Doğramacı akademik müziği bu memlekette yerleştirmek için en ısrarlı adamları atmıştır; dağılan Sovyetler Birliği’nin yersiz, işsiz kalan birçok iyi müzisyenini buraya celbetmiştir. Önemli işler yapanların önemli de hataları olur ama herhalde pek az kavmin eğitim tarihinde bu kadar dinamik ve kurucu bir kişiliğe rastlanır."


(syf 154)


66. "Savaş içinde İspanyol gribi cephedekinden daha çok kurban almıştır."


(syf 155)



67. "Halil İnalcık genç nesillere arşivin önemini en iyi anlatan ve sevdiren hocaydı."


(syf 174)


68. "Bizim tarihçiliğimizde mektup, günlük ve ileri yaşlarda kaleme alınan hatırat nadir rastlanan kaynaklardır ve sadece son 150 yıla münhasırdır. Batılı hatta bazı Doğulu ülkelerde veya bizim gibi Batılılaşan Rusya'da bile insanlar uzun asırlar boyu mektup yazmış, günlük tutmuş, önemli kişiler hatta sıradan memurlar ve öğretmenler dahi hatırat yazmıştır."


(syf 188)


69. "Hayat aslında sandığımızdan daha önemlidir ve sadece büyük adamların ve yöneticilerin değil, yönetilen sıradan insanın hayatı da tarihçi için çok değerli bir kaynaktır."


(syf 188)


70. "Şahsen Uşakizade Latife Hanım'ın, Türkiye mareşali ve Cumhuriyet'in kurucu önderi Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya başarılı bir eş olduğu kanısında değilim."


(syf 189)


71. "Osmanlı tarihi için birinci ve doğru kaynak belgedir. Belgeyi ancak belge düzeltir ve belge doğru okunmalıdır. Bir seminerde; 'Bu ibare katip hatası olabilir mi?' dedim. Halil (İnalcık) Hoca 'Hatayı katipte değil kendi dikkatinde ara' dedi."


(syf 181)


72. "Halil İnalcık'ın eserleri ve çalışmaları zikredilmeden Osmanlı tarihi üzerinde hiçbir kitap ve makale kaleme alınamaz olmuştur; halen de öyledir."


(syf 174)


73. "Topoğrafik yani coğrafi tetkikler yaparak birtakım Bizans ve Osmanlı vakayinamelerinin verdiği çelişik bilgileri ayıklamak, Halil İnalcık'ın eşsiz başarısıdır."


(syf 172)


74. 1980'lerin başında Kudüs'te yapılan Osmanlı Araştırmaları Kongresi'nde bütün ünlü tarihçiler bir oturumda ona şükranlarını sundu. Bernard Lewis'in bizlere şöyle dediğini çok iyi hatırlıyorum; "Köprülü ve Ömer Lütfi Barkan döneminin büyük tarihçileridir, Halil İnalcık isebütün zamanların en usta tarihçisidir."


(syf 172)


75. "Ekrem Akurgal, arkeologlar dünyasındaki tartışmalı bütün sorunları; betimleyici, ispatlayıcı ve can alıcı noktalarıyla hükme bağlayan bir kişilik."


(syf 182)


76. "Ekrem Akurgal son ordinaryüslerimizden; bu unvanı hak ederek ve hakkederek (taşa kazıyarak) alan biridir. Dört dilde basılan kitapları ve otorite olan yazarları bir araya getirdiği 'Türkiye Hazineleri/ Les Tresors de la Turquie " gibi ortak kitapları her yerde peynir ekmek gibi satılıp okunurdu. Çoğunlukla bu kitapları pahalı peynir alamayacak kadar parasız Avrupa aydınları okurdu. Kendisinin Anadolu'nun eski Helen dünyasına karşı bir kompleksi yoktu."


(syf 182)


77. "Ahşap evin seyri hoştur ama İstanbul kültürünün büyük bir kısmı da yanan evlerle erimiş gitmiştir."


(syf 191)


78. "Biz hepimiz bu toprağın insanlarıyız, meziyetlerimiz ve kusurlarımız da müşterektir, işi ehline vermemek de bu kusurların başında gelir."


(syf 192)


79. "Batı müziği dünyaya, İtalya'dan başlayarak Batılı ülkelerin hediyesidir ama kesinlikle ulusal değildir, evrenseldir. Özetle, her toplumun dinleyip sevebileceği ama ne kadar benimseyeceği tartışılabilir bir sanattır."


(syf 194)


80. "1940'larda Türkiye'nin yetiştirdiği en ünlü virtüözler arasında Ayla Erduran göze çarpıyordu. Hatta bazıları için Ayla Erduran alanının en iyisidir. Bana göre, bu zarif insan sadece sanatının önde geleni değil; aynı zamanda aydın bir Türk'tü. 1960'lardan beri onu hep dinler, görür ve hissederim."


(syf 195)


81. "Devlet-i Aliyye'miz eski bir imparatorluktur. Çok badireler geçirmiştir. Hele geçen asırda çok büyük valilerimiz olmuştur. Bu asırda da olmuştur. Recep Yazıcıoğlu ise hepsinin içinde cıva gibi oradan oraya koşuşan, kendine özgü, deli dolu biri olarak anılacaktır."


(syf 198)


82. "Birine güvenmek için birlikte gülmeye başlamanız lazım."


(syf 199)


83. "Özel müzecilik bir hizmet, hayat boyu sürecek bir meşguliyettir. Sevgi Gönül, bu işin ülkemizdeki öncüsüydü. Ona herkesin gönül borcu vardır."


(syf 201)


84. "İstanbul'u Yahya Kemal gibi terennüm eden yoktur ama suriçi İstanbul'da hiç oturmadığı da malumdur."


(syf 206)


85. "Yahya Kemal'in tarih ve edebiyat birikimleri ancak ölümünden sonra kendinden sonraki kuşaklara ulaştığında daha iyi anlaşıldı."


(syf 206)


86. "Filolojik disiplin halen tarihçilerimizin en büyük noksanıdır."


(syf 211)


87. "Ben meslektaşlarımdan hiç kimse bilmiyorum ki Filiz Çağman'dan çok önemli gerçekleri ve yeni şeyleri öğrenmemiş olsun ve yine hiçbir Topkapı müdavimi bilmiyorum ki onun işaret ettiği bir bilinmedik eserle, göze çarpmamış bir buluntuyla karşımıza çıkmasın."


(syf 212)


88. "Maalesef eski edebiyatı hiç tanımayan kuşakların şair olduğu bir ülkede Attilâ İlhan’ın örnek olmasını dileriz ama onu örnek alanların ciddi bir edebiyat eğitimi ve kişisel gayretle bu çizgiye ulaşabilecekleri de bir gerçektir."


(syf 218)


89. "(Attila İlhan)Hayatında da kendine özgü bir tarzı olduğuna şahit oldum. Bir temmuz sıcağında sırtında ceketi ve başında kasketiyle yürüyüş yaparken rastladım. “Aman üstadım ne yapıyorsunuz?” dediğimde, bana “Ben İzmirliyim, bu sıcak bana bir şey ifade etmez” demişti. Vücudunu ve günlük alışkanlıklarını bile sert eğitimden geçirenlerden olduğu anlaşılıyordu."


(syf 219)


90. "Alışılmamışa karşı kıskanç, tahammülsüz ve hoyrat bir toplumuz."


(syf 222)


91. "Her halükarda hırpalanan, anlaşılamayan, bazen de aksine çok iyi anlaşıldığı için kıskanılan insanlar vardır. Cemil Meriç'in yazgısı bu sonuncu zümreye girer."


(syf 224)


92. "Bazı değerlendirmeler zamana muhtaçtır."


(syf 232)


93. "Mizah tarafı olan insanla anlaşmak kolaydır."


(syf 237)


94. "Siyasette başarı için tecrübeli bir çevre gerekir. Türkiye sosyal demokrasisinde bu çevre henüz mevcut değildir."


(syf 238)


95. "Galiba Mübeccel Hoca'yı (Mübeccel Belik Kıray) unutulmaz kılan yazdıkları kadar değişik çevrelerden etrafında toplanan talebeleridir ki, bunu çok az hoca becerebilir."


(syf 241)


96. "Sedat Alp hoca Hitit çağı ve karanlık çağı (MÖ 1200-700) aydınlatacak coğrafi-tarihi bilgileri Hitit metinlerinden çıkardı. Kazılar yaptı (Karahöyük kazısı), bulunamayan ve bilinmeyen antik şehirler hakkında arkeologlara yön verecek bilgileri kaynaklardan çıkardı."


(syf 250)


97. "Bizim milletin, bizim bilmediğimiz büyük adamları vardır. Bir köşede tunçtan büst gibi sessizce dururlar. Elalem ise onları çelenklerle kuşatarak hürmet eder."


(syf 250)



98. "Bir toplumda sağlam tarih bilgisi ve tarih muhakemesinin var olması için, Eskiçağ tarihini öğrenmek lazımdır. Eskiçağ tarihini, dil ve yazıyı öğrenmesek de okumak ve bu gibi çalışmaları ve sonuç çıkarsamalarını takip etmek gerekir."

(syf 251)

99. "Romancı tarihçiye sadık kalmak zorunda değil," tümcesini; "Romancı cahil olup istediğini uydurur," hükmüne çevirenlerin ortamında Reşad Ekrem, sağlam tarihi bilgisiyle nesillere tarihi sevdirip tarih öğreten biridir."


(syf 252)


100. "Eski arkadaşlıkların en önemli yanı güven duygusudur."


(syf 256)


101. "Maalesef bizim toplum sabah olan iyi veya kötü şeyi öğleden sonra unutan takımdır."


(syf 261)


102. "Kemal Kurdaş gibi bir idarecinin, kanun ve düzen çerçevesinde kurum yaratan bir insanın unutulması Türkiye’ye has noksanlıklardandır."


(syf 261)


103. "Ali Alparslan hoca, hatt sanatının Türkiye'de yeniden dirilmesinin öncüsü, mütevazı ve muhteşem bir hocaydı."


(syf 265)


104. "Metin Altıok malum; asi şairimizdi ama zeki ve ironik bir üslubu vardı. Hayatta tanıdığım en candan insanlardandı."


(syf 281)


105. "Parlak insanların çocuğu olmak hem çocuğun hem de ebeveynin gayretiyle aşılacak bir dağdır. "

(syf 281)

106. "Bu memlekette kapkara bilgisizliğin yanında pırıltılı ve meraklı insanlar da her zaman çıkıyor."


(syf 292)




Defterimden Portreler - İlber Ortaylı


Kronik Kitap




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tutunamayanlar - Oğuz Atay Kitabından Alıntılar

 1.   "Hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu." (syf 31) 2. "İnsanlar düşüncelerimize uygun biçimler almıyor." (syf 32) 3. "Bir cümle kaldı yalnız aklında: ''Güzel bir gün ve ben yaşıyorum.'' (syf 36) 4. "Öğrendikten sonra, bütün zorluklar geride kaldıktan sonra; vücudun her parçasında, başlangıçta bu makine kadar kör ve inatçı olan direnmenin yumuşadığını, dokunmanın mümkün olduğunu gördüğü zaman, yazık ki geçiş süresini unutuverir insan." (syf 36) 5. “Karı-kocanın birbirleriyle ve çevreleriyle durmadan yarışmasını anlamıyorum." (syf 36) 6.  "Kötülükten ancak kötülük çıkar. Bayağılık insan ruhunu öldürür." (syf 77) 7. "Sınıfta tahtaya kalktığım zaman, gene, şiirleri en iyi ben okuyordum; çünkü öğrenmiştim en çok bağıranın en iyi şiir okumuş sayıldığını. Ve öğretmenimin bu zayıf tarafını keşfeden tek akıllı öğrenciydim." (syf 77) 8. “Vazgeçiyorum, bütün insanlığın önünde eğilerek özür diliyorum; beni

Aşka Dair Nesirler - Ümit Yaşar Oğuzcan / 65 Alıntı

1. "Birazdan güneş doğacak Doludizgin atlılar geçecek yüreğimden Seni düşüneceğim." (syf 5) 2.  "Bir yeşil elbisen vardı Bir siyah ayakkabın vardı Bir gözlerin vardı Bir dudakların vardı Bir sen vardın Ama ben yoktum o sokakta." (syf 12) 3. " Tut ki ben beyazpeynirim ben zeytinim Al Ekmeğine katık et beni." (syf 11) 4.  "Kapılara sığmıyor umutsuzluğum." (syf 14) 5.  "Tanyerinde unuttuk gözlerimizi." (syf 18) 6.  "Yaşamaksa sensiz mümkün değil." (syf 19) 7.  "Birazdan gece olacak Ağır kılıçlar parçalayacak yüreğimi Pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnızlığım." (syf 19) 8.  "Senin yeşilinde unuttum siyahlığımı." (syf 25) 9.  "Git diyorsun   Nereye gideyim  Ümitlerim ne olacak  Bunca şiirleri kim söyleyecek sana  Kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini." (syf 33) 10.  "Sevebildiğim kadar insanım ben."

İnsanın Acısını İnsan Alır - Şükrü Erbaş / Alıntılar

1.  "Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte...İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık. İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken duvarlara dalıp dalıp gitmesi. Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık." (syf 110) 2. “Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben. Evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. Yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını. Yenilen herkesin boğuntusuydu kaybolduğum uzaklık,yüzün her bulutlandığında. Nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep. Sevincini bir barış,bir bayram sabahı gibi taşıdım içimde. Sesine güvendim, gözlerine en çok yakışan o sürekli yaz ikindisine.” (syf 7) 3.  "Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu. Gittiği en büyük uzaklık evinden iş